23 Mart 2017 Perşembe

Kur'an Gerçekten Allah'ın Kitabı Mı?

Selamın aleyküm. Beklenen yazı ile karşınızdayım. "Kur'an Gerçekten Allah'ın Kitabı Mı?" adlı yazımda, Kur'an'ın nasıl Allah'ın kitabı olduğuna ikna olduğuma geçeceğim. Bal gibi de bu kitap, insanüstüdür. Burada yok "Elleri kurusun Ebu Leheb'in" ayetini delil olarak falan vermeyeceğim. O ayetler gerçekten ana Kur'an'ın felsefesidir ve o ayetler tutmamış olsa Kur'an'ı çökertmek için pusuda bekleyen Müşrikler, Münafıklar emin olun buradan yürüyp Kur'an yalanlanmıştır diyeceklerdi, buna emin olun. Çünkü müşrikler ve münafıklar her fırsatı ölümüne değerlendiriyorlardı. Şöyle ki ;

"Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da." - Duha 3

Hz. Muhammed yine her zaman vahiy aldığı yerde, vahiy almaya gider ama alamaz ve Müslümanların bazı sorularını yanıtlayamaz, bunun üzerine bunu hemen duyan ve de gören müşrikler "Muhammed'in Rabbi onu unuttu ehehe." goygoylarına başlarlar. Bunun üzerine çok içerlenen Hz. Muhammed'e Duha suresinin 3. ayetinde böyle ince bir ayet iner. Hz. Muhammed içli bir peygamberdir çünkü ;

"Şimdi sen, bu söze inanmazlarsa, belki de arkalarından kendini eritircesine üzüleceksin." - Kehf 6

"Onlar iman etmiyorlar diye kendini üzüntüden tüketir gibisin." - Şuara 3

İnanmayanlar için bile günümüzdekiler gibi "Ateizme, deistlere, agnostiklere, müşriklere ve münafıklara" sizin beyniniz almıyor demez, aksine örnek bir şekilde kendisine öz eleştiriyi çok sert yapar ve hatasını arar. Her neyse bu "Ebu Leheb" ayeti, Kur'an'ın felsefesi adına verilir ama özellikle bir Ateist okursa, ya da hurafelerle büyümüş bir Müslüman neden bu kitaba emin ettiğine cevap bulamazsa diye, özellikle "Rededilemeyecek" ayetlere yer vereceğim yine de. İşin felsefesi olarak da onların argümanlarına yanıtlar olacak olan ayetlere yer vereceğim. Ondan sonra da tercih sizin dostlar. Sonuçta şöyle bir ayette var ;

"Sizin dininiz size, benim dinim bana!" - Kafirun 6

Bu ayete göre Kur'an, inanç özgürlüğünü da aslanlar gibi vermiştir. Şimdi Ateist arkadaşlar şu mantıksal hataya düşüyorlar, "İnanç özgürlüğü varsa inanmayan cehennemde?" Eh be kardeşim, çok basit bir argüman ama... Sen hayatında tercihler yapıyorsun ve bu tercihlerin olayların sonucuna etki edeceğini biliyorsun. İşte bu da aynı mantık, seçiminde hiçbir baskı ya da zorlama yok. Lakin tercihin yanlışsa cezasını çekiyorsun, doğruysa eğer "Müşrik ve Münafık" değilsen ve de iyi bir insansan o zaman ödülünü alıyorsun. Sadece toplumdaki gibi "İmanı olan günahkarsa önce yanacak, sonra cennete girecek?" bu tamamen yalandır! Bunu ima eden ayet var diyorsun ve hangi ayet olduğunu gayet iyi biliyorum. Gel bütünsel olarak beraber bakalım.

"Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar orada hep kalacaklardır. Rabbin, dilediğini öyle bir yerine getirir ki!..." - Hud 107 

Biliyorum ki "Rabbinin dilemesi hariç" kısmına takıldın. Ancak o mevzu öyle değil burada, "Allah dilerse her şeye kadirdir" mesajı vardır. Zira eğer Allah, Cennet ve Cehennem'in ebedi yani sonsuz olduğunu vaat etmeseydi o zaman tamam cidden bu olay olabilirdi ama onlarca, hatta yüzlerce ayette "Cennet ve Cehennem" için sonsuzluk ve çok net ifadeler kullanılır.

"Dediler ki: "Sayılı birkaç gün dışında ateş bize asla dokunmayacaktır." De ki: "Allah'tan bir ahit mi aldınız! Allah, ahdine asla ters düşmez. Yoksa siz Allah'a isnat ederek, bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?" - Bakara 80

"Şu kendilerine Kitap’tan pay verilmiş olanlara bak, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabı’na çağrılıyorlar da içlerinden bir zümre yüz çevirerek dönüp gidiyor. Bunun sebebi onların, "Ateş bize sayılı birkaç gün dışında asla dokunmayacaktır." demeleridir. Uydurmuş oldukları yalanlar, dinlerinde kendilerini aldatmaktadır." - Ali İmran 23 ve 24

Burada Allah bizi, yani günümüzün "Uydurulan Din" müslümanları hakkında onları deşifre ederek apaçık uyarmaktadır. Çünkü "Kalbinde bir hurma tanesi kadar imanı olan, elbet günahından sonra cennete girer" demek kısacası "Cehennemin bize sonsuz değil, Allah bize söz verdi ondan torpil geçiyor." ifadesiyle tamamen aynı ifadedir. Allah bunları da bu ayetlerde apaçık deşifre etmiştir. Ayrıca bir devenin iğne deliğinden geçmesi imkansızdır değil mi? Evet imkansız. Ne demek mi istiyorum? Bu ayeti kast ediyorum ;

"Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılamayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz." - A'raf 40

Bak deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennet yok diyor onlara! O yüzden öyle her müslüman da cennete girmeyecek kardeşim.

Peki kimler gerecek biliyor musun? Mü'min mertebesine erişen ya da erişmeye eylemi henüz "Tam" olarak yetmemiş ama iyi kul olmak adına çok çaba sarf eden Müslümanlar. Yoksa elinde tesbih ile zikir çektiğini zannedenler, tarikat, cemaat mensupları asla girmeyecek!

2 Tip insan cehennemliktir Müslümanlardan sevgili Ateist, Deist ve Agnostik kardeşim niye bunları ıskalıyorsunuz?

Müşrikler ; Allah'a şirk koşan ve kendini müslüman diyenlere verilen bir tanımdır Kur'an'da. Yani Allah'dan başka her şeyden medet uman, kendi nefsini bile Allah'ın önüne koyan şirk işlemiştir ve yeri cehennemdir ve bu tipler Allah'a ortak koşmadan asla inanmazlar. 

"Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi güzel gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla baş başa bırak!" - En'am 137

Bu müşrikler, genelde kız çocuklarını toprağa diri diri gömüp, kadına gram değer verilmiyordu. Şu anda da kadınların değeri tam verilmiyor ama cahiliye döneminden daha iyi bu müşrik ve münafıklıklarla dolu topluma rağmen, miras için, bakamayız diye çocukları "Kız olunca" öldürdüler. Bunun detaylı ayeti de burdadır ;

"O diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda" - Tekvir 8

Müşrikler birçok ayette de apaçık lanetlenirler bundan 2-3 ayet örneği vereyim ;

"Akraba bile olsalar, cehennem halkı oldukları açıkça belli olduktan sonra müşrikler için af dilemek ne peygambere yakışır ne de iman edenlere." - Tevbe 113

Müşriklerin cehennemlik olduğunu belirten bir ayet ve müşriklerin başka bir özelliği de bu ayette verilmiştir ;

"Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür." - Rum 32

Bugün görüyoruz "Sünni, Şii, Alevi, Hambeli vb." diye mezhep, mezhepçikler aldı başını gidiyor. Bak dostum bunlar fersah fersah namaz kılsa bile boşa, boşa, boşuna! Resime bu açıdan, ayetleri bütünsel okuyarak bak. Hata bulmak bakarsan tek tek okursan Kur'an'da kendince hata da bulursun ama bütünsel okumazsan, olayın tamamına büyük resme bakmazsan daima küçük hesapların, küçük insanı olarak 200 yıl bile yaşasan küçük zihniyetli olarak göçüp gidersin.

Bu mantığı kavrayın lütfen. Bakın her inanan "Cennetlik" değil sevgili Ateist, Deist ve Agnostik, ya da hurafelerde kaybolmuş inanan kardeşim. 

"Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "Biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz." - Zümer 3

O zaman ki müşrikler heykeller olan Lat, Uzza gibi cansız şeylere Allah'ın bazı sıfatlarını yüklüyorlar ve bu insanlar da Allah'a inanıyorlardı ama kolaycılardı. Bu heykellere 3-5 ibadet yapıp, cenneti bulacaklarını zannetiler. Şimdiki tablo da bire bir aynıdır! Şimdi de günümüzde gavs, şeyh gibi tipler lafta "Allah'ın velisi" oluyor ve millette bu tiplere boyun eğiyor, rabıtalar yapıyorlar, el pençe divan duruyor hatta onlara hizmette gram kusur etmiyorlar. Bu tipler ve her türlü "Canlı, cansız" put edinen herkes müşriktir. Bak temel mantık birebir aynı, yukarıda anlattığım gibi oyuncular değişti sadece.

Münafıklar ; Bunlarda ikiyüzlüce ibadet eden, toplumda sık gördüğümüz dini "Namaz-Türban-Tesbih" gibi üçlemelere sığdıran ama malını paylaşırken bile içi evlat acısı gibi acıyan herkesdir. Bu tipler genelde inanan ama zengin olanlardır ve sürekli "Zenginliğine zenginlik" katma ve milleti sömürme derdindedir. Umre, namazları hep kamera önünde ya da toplumun önündedir çünkü bunları çıkarları için her şovu severler. Kur'an'da genel tanımını destekleyen bu ayet grubunu atayım ; 

"Şu bir gerçek ki, o küfre batmış olanları sen korkutsan da korkutmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler. Allah onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür. İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhıret gününe inandık" derler ama onlar inanmış değillerdir. Allah'ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar. Kalplerinde bir hastalık vardır da Allah onları hastalık yönünden daha ileri götürmüştür. Ve onlar için, yalancılık etmiş olmaları yüzünden acıklı bir azap öngörülmüştür. Onlara, "Yeryüzünde bozgun çıkartmayın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz" demişlerdir. Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun getirenlerin ta kendileridir de bunun bilincinde olmuyorlar. Onlara, "İnsanların inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde, "Yani biz de kafası çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz olsun ki, kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat bilmiyorlar. Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "îman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz." Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor. İşte bunlar, doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da ticaretleri hiç bir kazanç sağlamadı. Bir yol yordama girebilmiş de değillerdir. Onların durumu şu kişinin durumuna benzer: Bir ateş tutuşturmak istedi. Ateş, çevresindekileri aydınlattığında, Allah onların ışığını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı; artık görmezler. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler." - Bakara 6-18. Ayetler arası

Münafıklar her işi şov için yaparlar, maddi ya da manevi ama dünyalık menfaat adına yaparlar. Ayrıca Müşrik ve Münafıkların toplum içerisinde "Allah birdir" demeyen tipler olduğunu iddia edenlere de cevabım var ;


"Dediler ki: "Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?" "Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Öncekilerin masallarından başka birşey değil bu." De ki: "Eğer biliyorsanız, yeryüzü ve içindekiler kimindir?" "Allah’ındır." diyecekler. De ki: "Hala düşünüp ibret almıyor musunuz?" "Yedi göklerin Rabbi ve o büyük arşın Rabbi kimdir?" "Allah’tır." diyecekler. De ki: "Hala korkmuyor musunuz?" "Eğer biliyorsanız söyleyin. Kimdir o, herşeyin melekutu elinde olan? O koruyup gözeten ama korunup gözetilmeyen?" "Allah’tır." diyecekler. De ki: "Nasıl oluyor da büyüleniyorsunuz?" Hayır, hayır! Biz onlara hakkı getirdik ama onlar tam anlamıyla yalancıdırlar. Allah, çocuk filan edinmemiştir. O’nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. Eğer böyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah’ın şanı onların nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır. Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından." - Mü'minun 82-92. Ayetler arası  

Buyur bakalım hani Müslüman değildi bu tipler? Allah'In en büyük ilah olduğuna inanıyorlar bunlar! Ancak birisi "Şirk koşuyor", Allah'ın bazı sıfatlarını heykellere ya da başka varlıklara biçiyor, kimisi inancında "Samimi" değil ve önceliği Allah yerine dünyevi şeyler, kimisi Allah'ın ilah olduğunu bile bile dini kuralları ve Allah'ı "İplemeden bir yaşam tarzı" sürdürüyorlar ve sıralasam 2-3 grup daha bulurum ancak hepsi bu sınıflardan birisine ki bunun da ayrımı şudur. 

Eğer içinde "Şirk" varsa Müşrik, ama şirk yoksa "Münafık" sınıfına girer. Ateist forumlarına girip bakın, öyle güzel ve "Akıl dolu(!)" şeyler göreceksiniz ki, Turan Dursun misal, %95 hadis üstünden "Dini yalanlar", Antony Flew tamamen "Batı İslamofobisinden" yalanlar ama ölümüne 6 sene kala Allah'ın varlığını kabullenir ve çok hoşgörülü ateist kardeşlerimiz, adama demediklerini bırakmazlar. Turan Dursun'un öldürülmesi de asla doğru değildir! Bana hiç oradan yürüyemezsiniz çünkü yukarıda attığım Kafirun suresinin 6. ayeti apaçık "İnanç özgürlüğü" verir insanlara.

Adam domatese tapıyor diye gidip adamı öldüremezsin, en fazla sözlü tartışma yaparsın ve "Sen bilirsin kardeş. Haydi bana eyvallah." der ve çeker gidersin. Öldürülmesi tamamen, %100 yanlış ve haksızlıktır. Hatta kimsenin inancı sapıkça bile olsa "Kılına bile dokunamazsın" canım kardeşim. Hatta ateistlere, deistlere, agnostiklere ve Kur'an'ı, peygamberleri, kimleri red ederse etsin eğer sana bir kötülüğü yoksa ona yardım etmekle de yükümlüsün ve Allah da "Ona yardım et" diye emreder ;

"Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah, adaleti ayakta tutanları sever. Allah sizi; ancak din hakkında sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran, çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan yasaklar. Böyleleriyle dost olanlar, zalimlerin ta kendileridir." - Mümtehine 8 ve 9 

Eğer sana zararı dokunmayan bir Ateist, yardıma muhtaçsa dinin gereği ona da her türlü yardımı sağlayacaksın! Ancak seni her türlü tehdit eden bir ateiste, o vakit düşman olacaksın. Bu ayrımı iyi yapmak da her Müslüman'ın görevidir ki aklınla, gözleminle de bunu yapabilirsin. Bana buradan da yürüyemezsin canım Ateist kardeşim. Savaş ayetlerine hiç girmiyorum zira onda "Büktüğünüz gerçeği" sağır sultan bile biliyor. Her neyse müşrik ve münafıklar mevzusuna dönersek eğer onlara Kur'an başka surelerde ve başka ayetlerde de ısrarla ikaz da, Kur'an' inananlar için onların "Nasıl aramıza sızdıklarını" deşifre eden ayetler verir. 

Deşifreleri hakkında da  Maun suresinde onların yine başka bir yönden deşifresi ve de akıbetleri apaçık izah edilmiştir. Yukarıda attığım ayetlerde de izah edilmiştir ama, maun suresinde bir noktaya dikkat etmek gerekecek. 

"Gördün mü o, dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Yoksulu doyurmayı özendirmez o. Vay haline o namaz kılanların ki, Namazlarından gaflet içindedir onlar! Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar. Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar." - Maûn suresi

Bak, din sadece "Namaz" değilmiş! Kur'an okuyan herkes bilir ki Namaz en önmeli ibadettir ancak "Samimi bir inanç" sahibi olmazsan, dünyalık menfaatlerde koşarsan ahirette namazların böyle suratına vurulacak işte. Bak sevgili Ateist, Deist ve Agnostik, ya da hurafelerde kaybolmuş inanan kardeşim. Her inanan "Cennetlik" değilmiş. Şimdi gelelim imtihan mantığında yapılan yanılgılara.

"Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz." - Enbiya 35

İmtihan'ın mantığını Hegel diyalektiği ile anlatayım. İmtihan mantığı ve öbür dünyada "Cennet" beklentisi de hayatınıza kondurabileceğiniz tek "Heyecanlı ve son nefesine dek sürecek" anlamdır. Bunun için detaylıca bu yazımda cevap var ama yine de burada kısa bir özet ile dokundurayım. Daha da tatmin olmazsan, özelden bana ulaşıp sorabilirsin.

Hegel diyalektiği der ki, bir tez varsa yanında bir de antitez yani tam zıttı karşılığı olmalıdır ve bunlar yeni bir "Sentez" oluşturmalıdır. İyilik ve kötülük, tıpkı bir pilin "+" proton ve "-" yani elektron kutbu gibidirler ve bu ikisinden birisi çıkarırsan "Sentez" olan Din'e asla ulaşamazsın ve erişemezsin. Sana 2 türlü de empati olanağı sunuyorum. Diyelim ki Tanrı yani yüce Allah, herkesi cennette yarattı yani Hz. Adem ve eşi sınavı geçti ve cennette kaldık ki o cennet de bizim ahirette gideceğimiz cennet değildir onu da birazdan izah edeceğim. Her neyse, hep öyle "Şirinler" tadında yaşadık hep birlikte ve herkes sohbet ediyor, herkes mutlu. İyi de sen cenneti hak etmek için ne yaptın? Çaban ne? Neyi hak ettin bu mutluluk için? Bu gökten nimetler sana ve hepimize niye geldi? İnsan bu fıtratta yaratıldığı için cennette bile bu soruyu soracak ve bu sonsuz mutluluk anlamsız gelmeye başlayacaktır.

Tam tersi düşünelim. Herkes Adem'in suçu yüzünden gitti cehenneme. Bu sefer ne oldu, ne günah işledik de biz sorumlu olduk değil mi? İşte böyle bir durumda o zaman Allah zulmedici olurdu kullarına, fakat Allah "Ne yüktür, ne de zulmedendir kullarına" çünkü yukarıdaki ayette ve bu ayetlerde de her şekilde imtihan edileceğimizi delikanlı gibi bangır bangır söylüyor zaten.

"Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihan aracıdır. Allah'a gelince, büyük ödül O'nun katındadır." - Enfal 28

"Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvalardan eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele." - Bakara 155

"Yemin olsun ki, mallarınızda da canlarınızda da imtihan edileceksiniz. Ve yemin olsun ki, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden de şirke batanlardan da incitici çok şey dinleyeceksiniz. Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularındandır." - Ali İmran 186

Bak, bu 3 ayette de ayet yoruma kapalı ve anlamak istediğimi de anlamak çok zor bir mesele değil. İmtihan gerekli bir hayat amacı ve olması gereken bir şey, zira dünyevi her ihtiyaç ; Para, mevki, makam, uzun yıllar sürecek başarı, şampiyonluklar, kupalar, ilgi, cinsellik vb. bütün ihtiyaç yalnızca bu dünya adına kalacak ve ölünce sizinle bağı tamamen kopacak amaçlardır hepsi de! Ancak "Cennet ve Cehennem" ölümünüzle sizi takip edecek ve dünyadaki "Samimiyet, eylemler ve inanç tercihinize" göre de size ya mükafat ya da azap olarak geri dönecektir. 

Neden son nefese dek sürecek tek yaşam amacıdır çünkü dünyadaki bütün nimetleri "Ya yaşarsanız, ya da yaşamazsınız." ötesi berisi yoktur ama ahirete gidişini bir tevbe ile ve yapacağınız ibadet, eylemler ve kendinizi çeşitli konularda Kur'an ile zamanla terbiye ederek halini düzeltebildiğin gibi, tam tersini yapıp "Allah var" diyerek "Allah'ı takmadan" yaşayabilirsin ki günümüz toplumunda bu yönde evrilme daha fazladır. Yap zinayı, iç içkiyi şişelerce, nerede boş iş varsa orada at koştur, nerede gıybet, nerede iftira, nerede güce giden her yol orada sen, ama iş inanca gelince "Müslümanım" kusura bakma ama din dersinde öğretildiği gibi Allah her tevbeyi kabul etmez! Bu ayette olursa o vakit tevbeleri kabul eder. Hak vaadi ayetlerle sabit bu yöndedir ;

"Ve ben, tövbe eden, inanan, hayra ve barışa yönelik iş yapıp sonra da düzgün bir biçimde yol alan kimseye karşı, gerçekten çok affediciyim, Gaffâr'ım." - Taha 82

"Peşin isteyene dünyada peşin veririz: Dilediğimize dilediğimiz kadar. Sonra da ona cehennemi veririz; yaslanır ona, kınanmış ve kovulmuş olarak. Kim de âhireti ister ve inanmış olarak ona yaraşır bir gayretle çalışırsa, böylelerinin gayretleri teşekkürle karşılanır. Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu kimse tarafından engellenemez/kısıtlanamaz. Bak nasıl, kimini kimine üstün kıldık! Ama âhiret, dereceler bakımından elbette daha büyük, lütuflandırma bakımından daha yücedir." - İsra 18, 19, 20 ve 21

İmtihan ile ilgili bir ipucu da bu ayetlerdedir. Sadece dünya malını arzulayan ve hep o yönde çalışıp, ya da Maûn suresinde olduğu gibi, Allah'ı kandırmaya çalışarak dünya malını isteyerek esas olarak, Allah yolunda rızası yolunda harcamaya geleni "Hiç parası olmayanların" durumu özetlenir ve imtihan mantığı yukarıdaki, "Hayat amacı" mantığıyla tamamen örtüşür. Çünkü dünya ne kadar güzel olursa olsun, dünya malı 1. amaç olursa o zaman bizim için en ciddi sıkıntı başlar.

"Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah'tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?" - Casiye 23

"İğreti arzusunu ilah edinen kişiyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?" - Furkan 43

1. Amaç Allah olmalıdır kul için daima! Öleceğini her gün kendine hatırlata hatırlata, bile bile yaşamalıdır. 2. Amaç ise Allah'ın hayat kurallarına tamamen uygun olması şartıyla her şey olabilir. "İster para, ister seks, ister mevki, ister iç-güç, ister başka bir şey" çünkü Allah sadece dini kurallar koymaz. Hayat kurallarını da koyar. "Hırsızlık yapma, gıybet yaparak birisinin kuyunu kazma planı yapma, iftira atma, din hakkında delilsiz konuşma, emin değilsen o işe hiç girişme ve emin olmadan hiçbir şeye tam karar verme, iffetli ve namuslu ol" bunlar 2 cins için de aynı hukukta geçerli kurallardır, hiçbir ayrım gözetmez. Eğer bu yazı bitince Kur'an'ı düşünerek okumaya başlarsan ki inşallah başlarsın. Nasıl okuyacağını söyleyeceğim? 

Bu ayetlere göre Ateizm, Agnostizm, Deizm ve "Ben inanıyorum, kalbim temiz ama nefsime yeniliyorum diye Allah'ın günahlarını huy edinen yani yukarıda daha taze anlattığım "Allah var" diyen ama "Allah'ı takmadan" canı ne isterse onu yapan herkes nefsini ilah edinmiş olur. Çünkü ben varım, ben çabaladım, her şeyi tırnağımla kazıya kazıya kazandım argümanı vardır ki eyvallah dünya malını kendin kazandın ama kendin dışında, başkalarına bağlı olan her etken ve sana kazanmanı sağlayacak tüm donanımlarım olan akıl, zeka, düşünme yetisi, gözlem yeteneğin, duyma, hissetme gibi duyularını sen mi kazandın? Hayır. Allah sana onları doğuştan verdi. 

Son olarak "Kader" kısmına değineceğim yine Dini rededen her kardeşim, toplumsal hurafenin algısına yeniş düşüyor. Alnımızda ne yazıyorsa o yok! Bunun için detaylıca bu yazımı okuyabilirler. Aynı şeylere upuzun cevap vermek istemiyorum açıkcası. İşin felsefesine kadar olan kısmı anlattım ve gayette başarılı olduğunu düşünüyorum. Şimdi işin rededilemeyecek olan "Bilimsel Tutarlılık" içeren kısımlarına gelelim. İşe Hz. İsa ve Hz. Adem benzerliklerinden başlıyorum.

Evvela Hz. İsa'ya Allah'ın oğlu demek yanlıştır zira Kur'an ayetinde Allah onu öldürdüğünü söylüyor. Çarmıha gerilen, Hz. İsa'ya oldukça benzeyen başka birisidir.

"Allah şunu da demişti: "Ey İsa, senin canını alacağım, seni kendime yükselteceğim; seni, inkâr edenlerden uzaklaştırıp arındıracağım. Ve sana uyanları, inkâr edenlerin, kıyamete kadar üstünde tutacağım. Sonra bana olacak dönüşünüz; tartışıp durduğunuz şeyler hakkında aranızda ben hüküm vereceğim." - Ali İmran 55

Apaçık öldüğü söyleniyor. Hz. İsa bal gibi babasızdır. Kur'an'da bu da desteklenir. 

"Dedi: "Benim nasıl oğlum olur; bana herhangi bir insan dokunmadı. Ben bir kahpe de değilim." Dedi: "İşte böyle! Rabbin buyurdu ki: 'O benim için çok kolaydır. Böyle olması onu, insanlara bir mucize ve bizden bir rahmet yapmamız içindir. Hükme bağlanmış bir iştir bu." Ona gebe kaldı. Ardından da onunla uzak bir mekâna çekildi." - Meryem 20, 21 ve 22

Bu kıssa da en detaylı Meryem suresinde anlatılır onu da bütünsel ve yavaşça, sorgulayarak okumanı öneririm. Ayrıca Hz. İsa'nın babasızlığı bizzat burada da açıkça anlatılır. Aynı babasızlık durumu Hz. Adem'de de geçerlidir ve ona da aynı cevap verilmiştir, yani cevaplar oldukça tutarlıdır. Hz. İsa için ;

"Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan İmran kızı Meryem'i de örnek verdi. Biz onun içine ruhumuzdan üfledik. Ve o, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdikledi de içten bağlananlardan oldu." - Tahrim 12


Hz. Adem için ;

"Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın." - Hicr 29


Peki bunlardan nasıl "Ayet" olduğuna emin oldum? İşte o kısıma küçük küçük geliyorum ilk kurşunlarım size çok hafif gelebilir ama en baba kurşunlarımı sonlara saklıyorum. Fatality yapacağım ehehe. 

"Çatlayışlarla/yarılışlarla dolu yere de yemin olsun" - Tarık 12


Bu ayet bal gibi de depremleri kast eder! Zira, yerin altındaki levhalar da "Çatlayış ve yarılış" içerir. Zira bu levhaların bir kısmı "Ayrılan levhalar" daha sonra "Çarpışan levhalar" gibi gözlemlenmiş ve jeoloji ve de sismoloji yani yer bilimleri ile deprem bilimleri bunu oldukça ispatlamıştır. Oysa düz olarak okursanız bunu "Kurumuş veya yarık içeren her türlü toprak parçası" olarak basitçe de algılayabilirsiniz. O yüzden "Detaylıca ve aklederek" okumak gereklidir Kur'an'ı. Belki ilk olarak bu ayet çok zorlama gelebilir ama yavaş yavaş hiç de zorlama olmayacak ayetlere geliyorum.

Hz. Muhammed ne ara bu kadar "Jeoloji ve Sismoloji" öğrendi de bunu insanları kandırmak için yazdı? %5 aslında da, haydi %85'lik bir pay biçelim. Yine de ateist kardeşlerimi kırmadan objektif olarak ilerleyelim. 

"Onların amelleri, engin denizdeki karanlıklara da benzer. Üst üste dalgaların kapladığı bir deniz. Daha üstünde de bulutlar var. Birbiri üstüne karanlıklar... Elini çıkarsa göremeyecek halde. Allah'ın ışık vermediği kişiye hiçbir ışık bulunamaz." - Nur 40


Bu ayet kafirlerin durumunu metafor ile anlatır ama nasıl metafor!

1- Engin denizlerdeki karanlık
2- Üst üste dalgalar
3- Elini çıkarsa göremeyecek kadar karanlık

Engin demek, derin demektir. Derin denizlere bakarsak yani Akdeniz gibi deniz ya da okyanuslara 2000-2300 metreden sonrasına asla inilemez zira, o bölgeler artık ışık kırılması sıfıra indiğinden en güneşli durumda bile o kısımlar "Engin denizlerdeki karanlık" ibaresine ve "Elini çıkarsa göremeyecek kadar karanlık" bire bir uyar.

Suyun yoğunluk farkından dolayı da dalga üstünde dalga vardır ancak biz yüzeyde en yoğun dalgayı görürüz ve suda bir dalga var gerisi düz zannederiz ancak bilimsel incelemeler bunun böyle olmadığını açıkca ortaya koydu.

Bu ayeti 4 yanı da çöl olan Hz. Muhammed kendi eliyle yazsa nasıl bildi? Ne ara denizi hangi imkanlarla 2000 metre derine inip inceledi? %70 ihtimal'e düştük şimdi çünkü tutması bayağı zor bir şey tutuyor. 

"Göğü, korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğün ayetlerinden hâlâ yüz çeviriyorlar." - Enbiya 32


Dünyamız ozon tabakasıyla korunur malum. Hz. Muhammed ne ara teleskobu icat etti ve ne ara bu kadar muazzam bir gök bilimcisi oldu ve "Astronomi" öğrenip hakkını verdi de bu kadar kusursuz bir gözlem yaptı? %60 ihtimal. Hepsi de gördüğünüz gibi açık bir meyden okuma. Maçanız yiyorsa tadında yani, hafif argo oldu ama Allah Kur'an'da ısırarla inanmayanlara da meydan okuyor ve her meydan okumasında da tutan bir realite'ye şahitlik ediyoruz.

"Sonra onu çok dayanaklı bir karargâhta bir damlacık yaptık. Sonra o damlacığı bir embriyo halinde yarattık, sonra o embriyoyu bir et parçası halinde yarattık, sonra o et parçasını bir kemik halinde yarattık ve nihayet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah'ın kudret ve sanatı ne yücedir!" - Mü'minun 13 ve 14

Ayetin arapça yazılışını da atacağım, dilediğin mealden, arapça bilen kişilerden tasdik ettirebilirsin. Ben cemaat, tarikat ve belli gruplar gibi gerçeği eğip bükmem ve kafama göre 2,5 ya da 10 ayet atmam. 

"Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn(mekînin). Summe halaknân nutfete alakaten fe halaknâl alakate mudgaten fe halaknâl mudgate ızâmen fe kesevnâl izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârakallâhu ahsenul hâlikîn(hâlikîne)." - Mü'minun 13 ve 14 

İstediğin meale bak. Allah bu ayette bir çiğnemlik et parçası olarak "Mudga" kelimesini kullanır. Yani bu ayet o kadar nettir ki, bu ayetin yanlış bilgi verdiğini iddia etmek adına "Mudga" kelimesinin "Bir çiğnemlik et" demek olmadığını iddia edenler vardır. Ben bu tartışmaya hiç girmeyeceğim çünkü biz ne dersek diyelim gerçek birdir ve tektir. Bu "Telefon" kelimesine, hayır o telefon değil demek ile birebirdir. 

Zira bu ayetteki esas şaşmaz ve kimse tarafından aksi ispat edilemez gerçek şudur, Kur'an'a göre anne karnındaki embriyonun oluşum sıraları şunlardır:

Et > Kemik > Et

Evet, embriyo önce bir et halindedir ve yapılan "Bir çiğnemlik et"  yani "Mudga" benzetmesi son derecede yerindedir ve hiçbir tutarsızlık içermez. Aksine önce "Lahm" denilse o zaman ciddi bir tutarsızlık olacaktı. 

Et halindeki embriyoda sonra kemikler oluşmaya başlar ve en nihayetinde bu kemikler de "Kas etleri" ile kaplanır ki bu da Allah tarafından, kemiklerin "ızâmen fe kesevnâl izâme" kısmından hemen sonra, en son etle kaplandığı evreyi anlatırken "Et" anlamında "Lahm" kelimesini kullanır. Zira son evrede kemiklere kaplanan kas eti yani "Lahm", ilk evredeki etten "Mudga" farklıdır. Bu arada "İzame" kelimesi kemik, "Fe Kesevnâl" kısmı da giydirmek, üstünü kaplamak anlamına gelir ki, 2 anlam da bu kısımla tamamen örtüşür. 

Bu oluşum sırası yakın tarihe kadar eski kitaplarda ve eski müfredatlarda bile yanlıştı, fakat bugün bu oluşum sırasının Kur'an'da ki şekliyle doğru olduğu ispatlandı. Kendin de bunu araştırabilirsin emin olmak adına, Hz. Muhammed ne ara bu kadar mikroskobik gözlemsel yaptı ve ne ara biyoloji bu denli hakim oldu? %35 ihtimal. Kusura bakma burada %10 yerine, %25 düşmek zorundayım. 

Devam ediyorum işin bilimsel taraflarına yine. 

"Sen dağlara bakar da onları donuk-durgun görürsün. Oysaki onlar, bulutların dolaştığı gibi dolaşmaktadır. Her şeyi güzel ve yerli yerinde yapan Allah'ın sanatıdır bu! Yaptıklarınızdan gereğince haberdardır O!" - Neml 88

Bu ayette objektiftir ve asla farklı, zorlama bir anlam olamaz! Zira dağlar da bulutlar gibi hareket etmektedir. 1980'li yıllarda bu teori kanıtlanmıştır. Dünya yüzeyini oluşturan 6 büyük ve sayısız küçük tabakalar hareket eder ve buna da "Tektonik hareketler" denir ya da "Tabaka tektoniği" adıyla da bulabilirsiniz. Siz buzullar neye göre eriyor zannediyorsunuz? Atlantik okyanusu her sene babanızın hayrına mı genişliyor? 


Bulutların hareket ettiği zaten kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçek. Dolasıyla bu ayet yoruma kapalı ve %100 doğrudur! Dileyen araştırsın, bulunması basit bir gerçek. Hz. Muhammed ne ara bu kadar jeoloji ile uğraştı da bildi? %25 ihtimale düştük. 


"Ay'a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları/birtakım evreler belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner." - Yasin 39

Ay için bir takım duraklar ve evrelerden bahsetmekte. Günümüzde bildiğiniz gibi ayın belli duraksama ve belli evreleri vardır. Bunlar ; 




Gördüğüm gibi baya baya elips bir yörüngesi var ve ayetin devamında "Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner." ibaresi var. Bir de eski hurma sapına bakalım!


Bire bir "Aynı elips" yörünge çıkmakta. Hz. Muhammed ne ara bu kadar "Usta" derecede Astronomi öğrendi ve dahası ne ara "Ay'ı" bu kadar detaylıca gözlemdi. %10 ihtimal kaldı elimizde. 

"O size, o yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz." - Yasin 80 

Burada, sıradan bir odun yakma eylemi gibi algılanabilir ama burada öyle algılamaman gerek. Çünkü, "Yeşil" ağaç vurgusu yapılıyor, bu da demektir ki bahsedilen ağaç yeşil yapraklı, kloropastlara sahip bir ağaçtır ve kloroplast, yani yeşil yapraklar veren ağaca yaprağın "Yeşil" rengini veren klorofillere, klorofil pigmentlerine sahip bir ağaçtır. Dahası, "Yeşil ağaçtan oluşan ateş" ifadesi bal gibi de oksijeni temsil eder. Zira ortamda oksijen yoksa, yanma reaksiyonu da gerçekleşmez. Oksijenin olmadığı yerde hiçbir şeyi asla yakamazsınız. 

O yüzden bizler oksijene muhtacız, sırf bunun için değil nefis alış verişlerimiz için de oksijene muhtacız ve bu "Yeşil" ağaçlar fotosentez ile besinlerini sağlarken dışarıya bizlerin en muhtaç olduğu gerekli şeyi yani Oksijeni açığa çıkarır. Karbondioksit'i, Oksijen'e çevirir ve bunun da, sürekli bir kısır döngü olmasını sağlar. 

"Yakıyorsunuz/yakarsınız/tutuşturup duruyorsunuz" ifadelerinde de zaten en saftirik insanın bile anlayacağı bir süreklilik vurgusu vardır. Yani insanların sürekli bu işlemi uyguladıkları belirtiliyor.

Peki solunum nedir? Besinlerin oksijen sayesinde vücut içerisinde yakılması ve enerji yani "ATP" elde edilmesidir. Bu ayet bal gibi de sıradan bir odun yakmasını değil, insan solunumunu ve bu solunum için, hayatımız için gerekli olan kaynağı yani oksijeni anlatır. 

Hz. Muhammed ne ara bu kadar biyolojik gözlemler yapabildi? Neredeyse tamamı "Çöl" olan bir vatanda üstelik? Haydi bu biraz zorlama bir şey olsun yine de atiest kardeşlerimiz için ve %7'e indirelim. Yani sadece %3 kısalım. Bu kadar delil yeterli bile ama daha da devam edelim. 

"Rüzgârları dölleyiciler olarak gönderdik; gökten bir su indirdik de onunla sizi suvardık. Onun depolayıcıları siz değilsiniz." - Hicr 22

Ayetin arapçasını da atıyorum ;

"Ve erselnâr riyâha levâkıha fe enzelnâ mines semâi mâen fe eskaynâkumûhu, ve mâ entum lehu bi hâzinîn(hâzinîne)." - Hicr 22"

Bu ayette "Dölleyici" manasına gelen sözcük "Levâkıha"dır. Arapçasında da altını çizdim gördüğünüz gibi. Benim Arapçam yok tabi, bilen bir arkadaşıma sordum. Bu kelimenin kökü "Lagaha"dır ve bu kelimenin de döllemek, hamile bırakmak gibi anlamları vardır. Dölleyerek çoğaltmak anlamına geliyor yani kelime çok net bu.

Peki nedir bu dölleyici rüzgâr? Çiçekli bitkilerde de cinsiyet vardır ve bu bitkilerin üremesi, polenlerin rüzgârlar aracılığıyla uçuşarak dişi üreme organına yerleşmesiyle gerçekleşir. İşin özeti, rüzgârın bitkilerin üremesinde bir dölleyici görevi olmasıdır dostlar.

Yine biyoloji, yine detaysal gözlem ve yine mikroskobik gözlem gereken bir iş ve bunu da tutturuyor bu kitap! %0 ihtimale iniyorum artık hiç kusura bakma sana göre biraz iyi kredi bile verdim. İnsanüstüdür bu kitap, hiç lam cim yapmayalım.

Çünkü o yıllarda asla gözlemlenemeyecek muazzam gerçekleri Hz. Muhammed'in ve ona inanların sırf "Fazladan kadın aldığım" anlaşılmasın ya da anlayan fazla uyanmasın diye bu kadar ince detayları "Eksiksizce" bilerek vermesi biraz aşırı zorlama hatta bayağı ağır paranoyaklık içerir. 

Çünkü bu din, size eğitim sistemindeki "Din dersi", cemaatlerin "Din sohbetleri" ve toplumda kol gezen hurafelerin ve hurafecilerin aksine esas "Aklı" ile Allah'a ulaşmamız lazımdır ki Kur'an'ı tam olarak anlayabilelim ve ona uyabilelim. Çünkü inandığınız bir şeye en başta kendiniz eksiksiz ikna olmalısınız.

"O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz." - Bakara 269

"Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?" - En'am 50


"Kavmi onunla çekişip tartışmaya girdi. Dedi ki: "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?" - En'am 80


"Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?" - Yunus 3


"Bu iki grubun örneği; kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Örnekçe bunlar eşit olur mu? Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?" - Hud 24


"Ey toplumum! Eğer ben onları paylayıp kovarsam, Allah'a karşı bana kim yardım edebilir? Hâlâ düşünmüyor musunuz?" - Hud 30


"Yaratan, yaratmayana benzer mi? Hiç düşünmüyor musunuz?" - Nahl 17


"Sözü gereğince düşünmediler de on

dan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen bir şey geldi diye mi? - Mü'minun 68

"O hayat veriyor, O öldürüyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi O'nun için. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? " - Mü'minun 80


"Allah'ındır!" diyecekler. De ki: "Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?" - Mü'minun 85


Bu arada neden "Gönül" diyor diyebilirsin düşünme için Allah. Bunun bana göre 2 nedeni var ki Ateistler "Sizin Allah düşünme organının beyin olduğunu unutmuş ehehe." diye kreş çocukları mizahıyla dalga geçerler. Antony Flew'e bile neler dediniz oğlum siz konuşturmayın beni burada şimdi ama bilmeyenler için 2 kelam edeyim. Bu filozof abimiz DNA'yı, Doğa'yı tıpkı bu ayette Allah'ın herkese meydan okumasına uyarak inceliyor ;

"De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah, her şeye Kadîr'dir." - Ankebut 20"

Flew Kur'an okudu mu bilmem ama yüksek ihtimal okumuştur ki Kur'an'a çok ciddi eleştiriler getirmiştir. Okumadıysa da bilemem ama sonuç olarak bu ayete uyarak araştırmalar onu hep "Karmaşık yapılara" sürüklüyor ki bu yapıların da tesadüf ile açıklanamayacağını anlayan abimiz 2004 yılında "Deizm'e" evrildiğini açıklıyor. Ateistlerin biricik göz bebeği olan Flew, bir anda o çok "Sevgi meleği" ateistler tarafından linç ediliyor. Baya baya doğuruyorlar bunu hatta abimiz bu kitabı ölmeden evvel yazıyor. 

Sonra 2004 yılında da 81 yaşında olduğu için abimize baya baya "Bu herif bunadı artık" dediler. Ona bunu konduramayan tüm ateistler de "O kitabı Flew yazmadı ama yazmış gibi şey oldu" diye 2000'li yılların tipik "Platon-Sokrates" tarzı bir şey çıktı ortaya. Sonuç olarak da 2010 yılında abimiz vefat etti 87 yaşında. Her neyse, objektif olun gençler. BU lafım herkse, kendime de geçerli. Ne olursak olalım, kendi görüşümüzün "Bağnaz" kesimi olmayalım. Gerçek ve haklı olan kimse, onun yanında olalım. 

Sonuç olarak Kur'an'da Akıl için "Gönül ve kalp" yukarıda olduğu gibi ara ara bir arada kullanılır düşünmek için çünkü ;

1- O zamanki kavme indiği için bu kitap o zaman düşüncenin "Beyin" olduğu bilinmiyordu ve eğer Allah beyin derse, insanlar ne dediğini anlamayacaktı ve kafada hep bir soru işareti kalacaktı.

2- İnsan duygusaldır ve buna atıf yapılmıştır. Allah bizden "Kalbi" düşünme organı olarak göstermesi hatta yukarıdaki Bakara 269 gibi "Gönül ve akıl" vurgusunun bir arada olması ; Akıl ve duygusallığın bir arada kullanılarak bütünsel bakmak demektir.

Evet Allah sınırsız sevgi ve merhamet sahibidir, fakat Allah aynı zamanda adildir. Adil olmak yalnızca iyiyi ödüllendirmek değil, kötüye de hak ettiğini vermektir. Zaten etrafa, insanlara ve dünyaya baktığımızda cehennemin ne kadar gerekli olduğunu da göreceksin. 

Düşünsene tecavüzcü, katil ve sapkın inançları olan bir herif cennette, düşüncesi bile tiksinç... 

Ateistler zaten bu "Hurafeye" kanarak Ateist oluyorlar ya da Agnostik, her neyse lakin Kur'an topluma çok zıt şeyler söylüyor. Mesela bununla ilgili bu ayet Kur'an'ı anlamayan ateist, agnostik hatta müslüman demeden herkesin aklına takılır ;

"Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sâbiîlerden Allah'a ve âhiret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar." - Bakara 62

Günümüzdekiler değil be oğlum. Sap ile samanı karıştırma! Bu Allah'ın adilliğini muazzam delil başka bir ayet dahadır. Burada Kur'an gelmeden önceki "Hristiyanlar", İncil gelmeden önceki "Tevrat" ehli kastedilir. Hz. İsa gelene dek, Hz. Musa ile Harun'a, Hz. Muhammed gelene dek de İsa peygambere tabi olan "Hristiyan ve Yahudiler" kastedilemektedir. Sabii kısmına girmiyorum zira Zebur ehli diyen de var, Nuh peygamber ehli diyen de ve buna dair hiçbir belgeli delil yok. O yüzden ne desem tutarsız bir bilgi olacak, o yüzden kısıma girmedim. Her neyse sonuçta Allah her kitabın ehlini cennette alacak ve her dinin adı da "İslam" dinidir. Bu dair ispat Kur'an ayetim de var, ben delilsiz konuşmam ehehe.

"Allah uğrunda O'na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "Müslümanlar/Allah'a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel yardımcıdır O!" - Hac 78


Bak Hz. İbrahim'in dinine mensup olanlar da "Müslüman" olarak nitelendirilmiş. Devamında da bu ayet ile bütünsel düşüneceğiz.

"Allah katında din İslam'dır/barış ve esenlik için Allah'a teslim olmaktır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık yüzünden ihtilafa düştü. Kim Allah'ın ayetlerine nankörlük ederse, Allah, hesabı çabucak görecektir." - Ali İmran 19

Allah katında tek din "İslam" ise o zaman önceki dinlerin toptan cehenneme gitmesi gerekir niye onlar cennette değil mi? Bu mantıkta düşünürsen hata bulursun kendince ve Ateizm'in basit bubi tuzağına düşersin. Ancak her kitapta "Tek din İslam" ve "Hepsine inanan Müslüman" sadece peygamberleri ve vahyi ilk dinleyen toplumlar farklı dersen o zaman anlam oturur. Böylece Allah her insanları ona tebliğ eden veya etmiş olan "Son peygamber" kimse ondan sorumlu tutarak kullarına ayetlerinde dediği gibi asla zulmetmemiş olacaktır.

"Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar." - Yunus 44

"İşte bu, ellerinizin önden gönderdiği şeyler yüzündendir. Allah, kullara asla zulmetmez." - Enfal 51


"Bu, kendi, ellerinizin üretip önden gönderdiği yüzündendir. Allah, kullara asla zulmedici değildir." - Ali İmran 182


Bak ayetlerde de hep "İnsanın kendi eylemi ve tercihinden" sorumlu tutuyor. Sonuçta şu an Allah'a tapmayı da, baltaya secde etmeyi de kendin seçiyorsun. Hiçbir baskı, zorlama yok. Yapılıyorsa eğer, yapan karşı haksızdır çünkü dinde asla zorlama, baskı olamaz!

"Dinde baskı-zorlama-tiksindirme yoktur. Doğru bilgiye dayalı eriş, bozuk bilgiye dayalı sapıştan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir." - Bakara 256

Eğer "Aşırı" duygusal olursak ruhçuluğa, spiritüalizme yönelebilmek mümkün ki Tasavvuf anlayışı buradan beslenir ve Yunus Emre, Ahmet Yesevi, Celaleddin Rumi halk diliyle "Mevlana" birebir Kur'an'a zıttır blogumda "Tasavvuf" yazılarımı okursan Şubat 2017 bölümündeki 3 yazım orada ayetlerle bir bir ispatlıyorum. Her neyse konudan sapmayalım. Allah'ın sürekli öğütlediği bir şey vardır, o da hem "Aklı" hem "Duyguyu" kullanmaktır. Yani duygu kadar rasyonellik de önemlidir, yukarıda dediğim 2. madde yani canım benim. İkisi de birbirini tamamlayan unsurlardır bana göre ki, zaten Kur'an'da da bu yüzden çoğu ayette "Gönül ve akıl" bir arada kullanılır ısrarla Allah tarafından.

"Yemin olsun ki, peygamberlerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için çıkarılacak bir ders vardır." - Yusuf 111

Yusuf peygamberin hikâyesinin anlatıldığı Yusuf suresinin son ayetinde söylenir bu söz. İstersen Hz. İbrahim'den kısaca bir bahsedeyim. Allah, İbrahim peygambere vahiyden önce doğruyu ve yanlışı ayırma, kavrayabilme yeteneğini verir ve İbrahim peygamber de etrafı gözlemleyerek Allah'ın olduğu sonucuna ulaşır. Oysa İbrahim'in toplumu puta tapanlardan oluşmaktaydı. En'am suresinin 74. ayetinden itibaren, Hz İbrahim'in Tanrı arayışı anlatılır, şimdi oradaki ayetlerden bir tanesini göstermek istiyorum:

"Gece onun üstünü örtünce bir yıldız gördü de "İşte Rabbim bu!" dedi. Yıldız battığında ise "Ben batanları sevmem!" diye konuştu." - En'am 76

İbrahim, yıldızın Tanrı olmadığı sonucuna şu şekilde ulaşıyor. 

1- Yıldızın batması ve batan bir Tanrı'yı saçma bulması = Mantık, rasyonellik
2- Batanları sevmemesi = Duygu

Bu nedenledir ki Kuran'da ısrarla "Temiz akıl sahipleri için deliller vardır" vurgusu yapılır. Bu hem vicdanını, hem de aklını kullananların Allah'ın varlığı sonucuna ulaşacaklarını izah eder. Duygu olmadan akıl, akıl olmadan duygu tek başına Allah'ı bulmakta yeterli değildir.

Bu arada ateistlerin bir itirazı da "Cennet" mevzusunu yanlış anlamaları ve mealcilerin bir çoğunun bu yanlış anlamaya çanak tutan Kur'an mealleridir. Cennet dediğimiz şey, yani Hz. Adem, eşi ve İblis'in "Yasak meyve" imtihanında geçen "Cennet" bu dünyada bir yerdir. Nasıl mı?

İblisi hurafeciler ve Kur'an'dan uzak olan eğitim sistemimiz yani din dersleri ve "İlahiyat" fakültelerinden bir kısmı da buna dahil. İblis'i önce melek ama Allah'a isyan edince "Cin" oluverdi diyorlar ama sonra "Cennet" bizim bildiğimiz cennet diyorlar ahirette gidilecek, e iyi de İblis oraya nasıl sızdı? Allah unuttu mu haşa? İşin gerçeği şudur ;

Evvela yaratılışa bakalım yani Bakara ve A'raf suresi pasajlarına birisi olayı özetler, diğer pasaj ise gayet detaylı anlatır. Bakara'yı anlatacağım A'raf suresinin ise pasajı "10-26. Ayetler" arasındadır merak eden açıp Kur'an'dan okusun. Ben özet olan Bakara pasajını atıyorum ki başlangıç açısından detaylar yerine ana kavramı oturtabilsin herkes ; 

"Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim." Ve Âdem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: "Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz." Dediler ki: "Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alîm'sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakîm'sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin." Allah buyurdu: "Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını." Adem onlara onların adlarını haber verince, Allah şöyle buyurdu: "Dememiş miydim ben size! Ki ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. Ve ben, sizin açığa vurduklarınızı da saklayageldiklerinizi de en iyi biçimde bilmekteyim." O vakit biz meleklere, "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu. Ve Âdem'e şöyle buyurmuştuk: "Ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleşin ve ondan dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz." Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin. Belli bir süreye kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet / bir yararlanma imkânı olacaktır. Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar." - Bakara 31-37. Ayetler

Burada, buradaki "Cennet" kısmı da dünyada bulunan bir bahçedir. Bu konuda da fazlaca yanılan var. Zira bizim cennetimiz olsa, yukarıda dediğim gibi iblis o cennete nasıl sızdı? Bize vaad edilen cennette, hiç yasak yok ama bu "Cennet" denilen yerde yasak var. Ayet ile buyrun ;

"Çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada, nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız." - Zuhruf 71

"Orada kendileri için meyveler var. İstedikleri her şey kendilerinin olacak." - Yasin 57

Bu ayetleri okuyunca kesin çoğu erkeğin "Ulan cennete cinsellik de var!" gelecek, evet yavrum bana göre olması güçlü bir ihtimal ama konumuz o değil! Buraya odaklan sen, yazıya aklın başka yerlere gitmesin 2. sünneti yaparım yoksa sana ehehe.

Ayrıca bize hak vaad olan cennette teklif yokken, burada teklif var. Ayrıca bize hak olan cennette "İsyan ve günah yok, cennetlikler boş sözler, onlar oradan çıkartılmayacaklardır" gibi hak vaatlerle de birebir çelişmektedir.

"Orada kendilerine zahmet/yorgunluk dokunmaz. Oradan çıkarılmazlar da." - Hicr 48

Cennetin bir anlamı da "Bahçe" demektir yani Hz. Adem ve eşi "Bu dünya içerisinde" sınava tabii tutulmuştur. Cennetten indirildi demek, tamamen hem Allah'ın sıfatlarına, hem de sınav mantığına aykırıdır ve açıklanamayan sonuçlar içerir. 

Ayrıca Melekler, özgür irade ile sorgularlarken bile "Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." demekteler ve melekler asla emirlerden sapmazlar bununla ilgili de bizzat ayet var.

"Ey iman sahipleri! Kendilerinizi ve ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki, yakıtı insanlarla taşlardır. O ateşin başında çok katı, çok sert melekler vardır. Onlar, kendilerine emir verdiği konuda Allah'a isyan etmezler ve emredildikleri şeyi yaparlar." - Tahrim 6


"Üstlerinde egemen olan Rablerinden ürperirler ve emredildikleri şeyi yaparlar." - Nahl 50


Melek olsa İblis, neden isyan etsin? Cinn suresinde de İblis'in cin olduğu direkt geçer ve Kur'an dinleyen cinler bu ayette "Bizim beyinsiz" dedikleri İblisin ta kendisidir.

"Doğrusu, bizim beyinsiz, Allah hakkında saçma lakırdı ediyormuş." "Biz sanmıştık ki, ne insanlar ne de cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler." - Cinn 4 ve 5


Bu ayette de dediklerim bu ayet ile de direkt Kur'an'da Allah'ın ağzından doğrulanıyor.

"Hani, biz meleklere "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, benim beri yanımdan, onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!" - Kehf 50


İblis hep cindi, halen cin ve daima cin kalacak işin özü. Kur'an'ı bütünsel okumanız gerekir ki "Tutarsızlık" içeren hiçbir şeye o zaman ulaşamazsınız. Yazının sonunda da Kur'an'ı nasıl okumanız gerektiğini söyleyeceğim ki yazıda bitmek üzere zaten az kaldı, reklamlardan sonra o müthiş sırrı size vereceğim ehehe. Sır mır değil yahu, baya baya söyledim zaten de, Bilal'e anlatır gibi anlatacağım aşağıda sadece.

Ateistler buradaki bütün delilleri "Ya onun 1000 yıl sonra olması, bunun insan üstü" olduğunu göstermez diyorlar ki, bütün ayetler açıksız ve eksiksiz tutuyor! Bak şimdi Muhammed çakal bir adamsa, yakın zaman için neden bir şey yazsın? Ama yazmış!

Hem de yaşarken kendisinin de görebileceği bir olay bu! Muhammed denilen kadar "Çakal" olsa ki bu ateistlerin tabiridir benim değil. Hz. Muhammed benim peygamberimdir. Neden yakın bir tarihe bir kehanet yazıyor ve bu eksiksiz tutuyor!

Bak şimdi, bunu şahsen ben yapsam asla 30-50 yıl içinde tutacak bir şey oynamam çünkü tutmadığım görülürse ki görülecek, yalanım ayyuka çıkacak. Bunu ancak ya çok emin olan birisi yapar ki o zaman Muhammed nereden bilsin Roma'nın 5-6 yıl içinde şaha kalkacağını bunun için ancak "Vahiy" gerekir. Ötesiyle asla izah edemezsiniz, etmeye kalkan da asla "Tutarlı ve samimi" hiçbir cevap veremez. Yukarıda kıvıran Ateist, burada kıvırmaktan Asena mertebesine geliverir. 

Ancak "Çakal" insan 400, 500, 600 ve daha fazlası yıl sonrası için atar tutar, o zamana kadar zaten bunu duyan kimse yaşayamayacağı için atış bam bam serbest. Çünkü ölen de geri gelmiyor ki yalanı anlaşılsın!

Ama o Rum suresinin, ilk bakışta "Çok sıradan" gözüken ilk 6 ayeti var ya, işte o beni en ikna eden ayetlerin başında geldi! Ne bu öz güven ulan dedim ve baktım, noksansız tutmuş noksanız! Ulan ben 2 yıl sonra ne olacağını bilemiyorum. Muhammed peygamber kehanet veriyor ve birebir tutuyor!  

Rum, Roma demektir, bildiğimiz Sezar'lı Roma İmparatorluğundan bahsediliyor o ayetlerde. Gerçi o vakte Sezar boylamış tahtalı köyü. 

"Elif, Lâm, Mîm. Yenilgiye uğratıldı Rum (Roma). Yeryüzünün en yakın/en alçak bir yerinde. Ama onlar yengilerinin ardından galip duruma geçecekler, Birkaç yıl içinde. İş/oluş/hüküm, önünde de sonunda da Allah'ındır. Onların galibiyet gününde müminler ferahlayacaklar, Allah'ın yardımıyla. Dilediğine yardım eder O! Azîz'dir, Rahîm'dir O. Allah'ın vaadi bu! Allah kendi vaadine ters düşmez. Ne var ki, insanların çokları bilmiyorlar." - Rum (Roma) 1, 2, 3, 4, 5 ve 6

Ayette "Rum" diye geçen kısmı parantez ile Roma diye yazdım, sure adı verirken de çünkü Rum = Roma demektir. 

2. ayette olmuş bitmiş bir olayın haberi veriliyor, bunda şaşılacak bir durum yok. Bunu sizin bakkal Mehmet amca da yapar. 623 yılında Persler, günümüzdeki İranlılar'a denk gelir kendileri, perişan ediyorlar Roma İmparatorluğunu. Suriye'yi, Filistin'i, Mısır'ı, Rodos Adası'nı ve Anadolu'nun bir kısmını fethediyor İranlılar. 

Derken 3. ve 4. ayette, Kuran'ı yazan adam (!)  Ateist tabirle böyle deniliyor bazen, bir kehanet veriyor, bu Roma şimdilik perişan duruma düştü ama yeniden galip gelecekler, merak etmeyin diyor.

Ateistler Uhud, Bedir ve Hendek gibi savaşlardaki ölü sayılarının az olmasıyla dalga geçerler. "Bedir münakaşası" falan derler. Çok haksız da değiller, tarihi kaynaklara göre ölü sayıları 30-40 kişi falan bu savaşlarda, zira peygamberimiz ve müslümanlar o dönemlerde Mekke'deki kabilelerle uğraşıyorlar. Haliyle sayılarının ufak olmasında da hiçbir anormallik yok. Müslümanların önlerindeki en büyük engel, en büyük düşman, işte bu nüfusları belli Mekkeli kabileler. Bu kabilelerin savaşacak erkek nüfus sayısı da toplasan 1000 kişiyi anca buluyor. Müslümanların sayısı ise onlardan da az. Çünkü savaş ayetlerinden de anlaşılacağı gibi "Müslümanlar" sayısal olarak daima tüm savaşlarda azınlık olan taraftır.

Ancak sen gel peygamberim diye dolanan ve müşriklerce "Büyülenmiş, mecnun" ilan edilen Hz. Muhammed, bu kabile savaşlarının ortasında, yapacak başka iş yokmuş gibi gidip de elin Roma-İran savaşı hakkında çok net bir kehanet verebiliyorsun. Roma yani Rum suresinin 3. ve 4. ayetlerinde Romalıların bu yenilgiden birkaç yıl sonra yeniden galip geleceklerini söylüyorsun. Hem de öyle bir öz güvenle ve netlikle söylüyor ki bunu, 6. ayette iyice vurguluyor. "Allah'ın vaadi bu! Allah vaadine ters düşmez!"

Sonra da bingo! Aynen dediği de oluyor, birkaç yıl sonra, yani 627 yılında bugünün Musul topraklarında Romalılar Persleri darmaduman ediyorlar. 

Devamında da 629 yılında ise Persler, fethettikleri tüm topraklardan çekilmek zorunda kalıyorlar. Kehanet birebir tutuyor! Putperest ve Müşrik olan İranlılar yani Persliler gibi ciddi bir düşmandan ve bu çemberden kurtuluyorsun, bulunduğun coğrafyanın çoğunluğuna tek bir Allah'a inanan Hristiyan Romalılar egemen oluyor. Müslümanlar daha da rahatlıyor, zira Hristiyanlar müşrik değil ehli-kitap. Çünkü bu ayet inerken daha "Maide" suresinin inmesine bir süre daha olduğundan, din henüz tamamlanmamış oluyor o sıralarda. Din, Kur'an bitene kadar tamamlanmıyor çünkü. Kaldı ki o Hristiyanlar şimdikiler gibi mezhep mezhep değiller. Ehli kitap bir nesil o zaman ki Hristiyanlar yani, Bakara 62. ayette cennete girecek olan "Hristiyan ehli" onlar işte.

Kaldı ki sen peygamberlik ve vahiy iddiasındasın! Senin %0,01 bile yanılma payın yok aslanım. Tayyip Erdoğan ne dedi 15 Temmuz'da "Kandırıldık. Allah affetsin." heh işte sen böyle sıradan ve yanılma lüksü olan birisi değilsin. Gerçi Firavunlar hep yanılır ya, neyse. İnce gördükten sonra devam ediyorum.

Senin yanılmanın ve kandırılmanın söz konusu, şakası bile olamaz. Çünkü sen yüce Allah'ın, yani her şeyi bilen birinin ağzından konuşuyorsun. Çünkü kitabında bunu iddia ediyorsun.

Senin hata yapma lüksün yok. "Eeöö, Allah bilerek size yanlış bilgi verdi ki sizi sınasın ey müminler" diye ayet uydurup mu kıvıracaksın buradan sonra? 

Böyle bir ayet var diyecek zeki olduğunu zanneden fırlamalar. Ancak o ayetlere bakarsak ;

"Size, başkalarına iki katını dokundurduğumuz bir musibet dokununca: "Bu da nereden!" mi dediniz? De ki: "O, sizin öz benliklerinizdendir." Allah, her şeye Kadîr'dir. İki topluluğun karşılaştığı gün sizin başınıza gelen, Allah'ın izniyledir ve Allah, müminleri bilsin diyedir. Ve ikiyüzlülük yapan münafıkları bilsin diye. Onlara, "Hadi gelin, Allah yolunda çarpışın yahut savunma yapın!" dendiğinde: "Savaştan haberimiz olsaydı sizi elbette izlerdik." dediler. O gün onlar, imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizlemekte oldukları şeyi çok iyi bilmektedir.

Yerlerinde oturup da kardeşleri için, "Bizi dinlemiş olsalardı öldürülmeyeceklerdi." diyenlere şöyle söyle: "Eğer doğru sözlüler iseniz, kendi benliklerinizden uzaklaştırın ölümü!" - Ali İmran 165, 166, 167 ve 168 

Uhud'da, okçular savaşı kazandık diye hemen gidip ganimetlere yağmalıyorlarken, bu sırada Müşrikler bu açıktan faydalanıp savaşı kazanıyorlar. 

1- Allah hani her şeyi biliyordu? Bunu bilemedi mi de ayette "Allah bilsin" diye geçiyor. Hayır benim canım kuzum. Portakal diyince mandalina anlama. Allah biliyor zaten, o zaman niye imtihan mantığı var? Biz de bilelim diye, Allah bilse zaten "Direkt cennet ve cehennem" yapar. Allah'ın her şeyi biliyor olması bu sınav mantığıyla ters değildir. Ancak bize garip gelir, çünkü biz onları bilmiyoruz. Bu mantıkta düşünürsek, Allah bilsin diye ifadesi garip gelmez. Ayrıca Allah biliyor diye yapsa, bu zorlama olur çünkü ben buna "Kendim" şahit olmamış olacağım ancak ahiret ayetlerinden bu ayetlere bakarsak ;

"Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: "Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!" Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor." - Kehf 49

"Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır." - Mü'minun 100

Bu ayetlerde biz de biliyoruz ve böylece Allah hiç kimseye zulmetmiyor ve biz de özgür irade ile seçimlerimizi yapıyoruz. Zira "Allah'ın biliyor olması, bizim yapacağımız eylemleri önceden yapacağımız" kesinliğini asla vermez. Çünkü şu an özgürce bugün dilediğini yaparken, ölene de dilediğin hareketi yapabileceksin. Ayrıca burada da "Allah'ı" zamana içine sokmak gibi mutlak bir mantıksal hata vardır.

Allah, Kur'an'a göre yüce Allah, gözetleyici ve denetleyici olarak evrene içkin, zatı itibariyle ise aşkındır. 

İçkin ; Varlığın içinde bulunan, varlığın yapısına karışmış olandır. Ancak bilinçle ile kavranılan demektir. 

Aşkın ; Fazla, haddinden fazla, aşmış olan. belli bir sürenin ötesine geçmiş demektir.


Eğer siz, Allah'ı zamanın içine sokarsanız, onun zatını da "Aşkın" olmaktan çıkarırsınız zira zamana dahil olan birisinin de, mutlaka bulunduğu zaman içerisinde bir mekana da sokmak zorundasınız ki, zamana sokmanızın akıl ve mantık ile izah edilir olsun, geçerli olsun ve yapılan savunma da tutarlı olabilsin kendi içerisinde. Siz hiç şöyle bir şey gördünüz mü? Ben zamana tabiiyim, ama mekanım yok. Mekanı aşabiliyorum ama zamana bağlıyım. Tamamen taban tabana zıt şeylerdir. Kur'an'da bu şekilde bir Allah tasviri buna dair en ufak bir çelişki, kafa karıştıran hiçbir ayet bulunmaz. Dolayısıyla hiçbir delil de yoktur bu mantık içerisinde. 

Bu mantıkla gidersek de ahirette hem Allah, hem de biz neler yaptığımızı bileceğiz yukarıdaki ayetler de buna delildir. 

2- Müslümanların arasındaki "İçlerindeki İrlandalılar" ortaya çıksın diyedir, zira samimi niyet ile samimi olmayanlar bu savaş ile ayyuka çıktı ve savaşa gitmeyenler samimiyetsizler "Ya bizi dinlemediniz, bak ne oldu şimdi!" diye iyice dediklerini suratlarına vurmaya başladılar.  

Sonuç olarak ya tutmasaydı o kehanet, senin peşinden gelen inanırlar ne yaparlardı? Bugün yolda ototbüse binerken ya da evine yürürken sana yolda barzonun teki durup dururken laf atıp dikleniyor, sana tacize yelteniyor, seni rahatsız ediyor diye moralin bozuluyor ve onun ağzına 2-3 tane yumruk vurasın geliyor ya, işte Muhammed'e inananlar her gün bin bir türlü hakaret işitiyor, zaman zaman dayak yiyor, taşlanıyor, işkence bile görüyor. 

Bu adamlar sana inanıp bu kadar sıkıntıyı ve acıyı göğüslemişken, senin fiyasko çıktığını öğrenirlerse seni ne yaparlar düşünebiliyor musun? Adamı öldürürken bile işkençe çektire çektire beter öldürürler ve cesedini de 200 yıl sergilerler "İbret-i alem" olsun diye.

Artık yazı çok uzadı, noktayı ufaktan vuracağım. 

Bu evrenin, bu yaratılışın ve kanunlarının, sınav amacına ne kadar uygun olduğunu hala anlayamıyor musunuz artık! İşin felsefesi, mantığı, düzeni ve delilleriyle her şey apaçık ortada!

Neyse, şimdi yine İslam'a alışkanlıkları ve gelenekleri yani "Atalar" kisvesine dayanarak ile eklemeler yapan müslüman kesime geleyim, yazının sonunda da.

İslam'da "Mezhep" diye bir kavram yoktur asla. Bu sadece insanların dine eklemesidir. Kuran'da "Fırkalara bölünmeyin" diyen o kadar çok ayet vardır ki.

"Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız." - Ali İmran 103

"Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir." - Enam 159

"Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür." - Rum 32

Bunlar en net ayetler, bunu ima eden birkaç ayet daha var. Bu ayetlere mezhepçi müslümanlar "orada yahudilerden bahsediliyor", "orada müşriklerden bahsediliyor" şeklinde kılıflar sunarlar. Siz ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? Hem kendinizi, hem de insanları kandırıyorsunuz, başka da bir şey yapmıyorsunuz. Hem bana "Ulan 1300 senedir onlar bilmedi de, İlahiyat okumamış halinle bir sen mi bildin?" diyeceklere ;

O zaman 2000 senedir Hristiyanlar, 3000 senedir Museviler, 5000 senedir de Hinduistler doğruyu bilemedi de bir siz mi bildiniz derse bir Ateist, sonuna kadar ona hak veririm. Çünkü doru birdir ve tektir, bir şeyin üstünden uzun bir zaman, asırlar geçmesi, birilerinin onun uğrunda ölmesi onu mutlak doğru yapmaz. Onu mutlak doğru yapan, delilleri, fikrindeki tutarsızlık ve samimiyetidir. Bana buradan yürüyeceklere de cevabımı hazır vereyim dedim. 

Bu ayetlerde kimlerden bahsediliyor? Saylonlulara mı diyor Allah "fırkalara bölünmeyin" diye?

Allah, tabi ki Musa'ya uyanların, İsa'ya uyanların da aralarında mezheplere bölündüklerini söyler ve müslümanlara yani bizlere "Onlar gibi olmayın" der Ali İmran 105. ayetinde yüce Allah.

"Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın. Böyle olanlar için çok büyük bir azap vardır." - Ali İmran 105 

Müslümanlar arasında hiçbir mezhebin ve birçok mezheplerin olmaması gerektiğini tasdikleyen yegâne ayet de budur:


"Sizin için, dinden, Nûh'a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim'e, Mûsa'ya ve İsa'ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!" Onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir." - Şura 13

Şimdi gelelim Kur'an'ı nasıl okumanız gerektiğinize ;

1- Kur'an'da bazı şeyler "Yusuf suresi" gibidir. Kıssa bazen arka arkaya anlatılır. Böylece roman gibi akıp gider ve Kur'an'da eksiksiz tek kıssa Yusuf kıssasıdır. Yani Hz. Yusuf'un hayatını tamamen anlatır. 

2- Bazı ayetlerin o surede "Aynı sure" içinde devamı gelmez, yap boz parçası gibi bir kısmı bir surede, bir kısmı da başka surededir. Yap bozları, o konu ile ilgili birleştirmeniz ve tüm ayetleri okuyarak karara varmanız gerekir. 

3- Bir konu hakkında bir ayet görüp, şaşırırsanız hemen kanıya varıp ayeti "Tek" ele almayın. O konuda başka ayet var mı bir bakın önce. Eğer bulamazsanız da, o zaman ki şartları düşünün. Bazı ayetleri de "Tarihsel" açıdan yorumlayın çünkü bazı ayetler de o toplum ile alakalıdır mesela Kur'an'ın "Arapça" olması, sadece o toplumun Arapça bilmesi ve Hz. Muhammed'in o coğrafyadan olmasıdır.

Hz. Muhammed Alman olsa, Almanca inecekti o kitap. Bu da delil ayetleridir.

"Biz onu sana, aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça bir Kur'an olarak indirdik." - Fussilet 3

"Biz onu işte böyle, Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onun içinde tehditleri türlü ifadelerle sıraladık ki sakınabilsinler, yahut da Kur'an onlara yeni bir hatırlatıcı/hatırlatma sunsun." - Taha 113


"İşte biz o Kur'an'ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah'tan sana ne bir dost nasip olur ne de bir koruyucu." - Ra'd 37

Arap toplumuna Portekizce inse, o toplum nasıl "Aklını çalıştıracak" siz söyleyin? İmkansız. Keza anlamadığı bir dilde "Kutsal kitap" gelse o tehditleri nasıl anlayacaklar ve nasıl korunacaklar? Yine imkansız.

Arapça kutsal bir dil falan değildir. Son olarak, sakın topluma ve çoğunluklara bakarak kararı vermeyin. Şahsen ben Kur'an ümmetinden umudumu tamamen kestim. Bu yazıyı kendi ahiretime "Salih Amel" olsun, "Tebliğ" olsun ve kafası karışık ama az sayıda olan insana faydam olması için yazıyorum. Ancak kimin oyununa çomak soktuysak, her türlü küfür, damga ve hakareti işitiyorum. 

Allah benden rıza olsun da siz umrumda değilsiniz ama insanım ben de, bazen motivasyona ihtiyacım oluyor. İnanın bana 3 övgü alıyorsam, en az 3, en çok da 7-8 laf yiyorum. Bana özenti diyenler olursa da "Siz açın bir blog" görelim abi.

Bizim Türk milleti kadar tembel ve leş bir nüfus yok abi. Ancak lafı ve eleştirmeyi biliyoruz. Çene kaslarımız kuvvetli. Nerede boş iş ve salakça vakit kaybı varsa oradayız. Unutma ey insan! Vakit kaybının hiçbir telafisi yok!

O yüzden bu din, son demlerini yaşarken önce kendinizi, sonra da elden geldikçe etrafınızı "Kur'an'a"davet edin.

Çünkü bütün peygamberler bile topluma "Tebliğ" yapmadan önce kendilerini değiştirdiler ve kendileriyle yüzleştiler. En zor olanını yaptılar ve onlar da bizim gibi insandı! Sen de yapabilirsin. 

"Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz." - Ra'd 11

Selam ve sevgilerimle. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder